NAFAKA VE KADINLAR
Nafaka Türkiye de tartışılan ve toplumda ki insanları ikiye bölen bir konu. Bu insanları fikir ayrılığına düşüren nafaka nedir? Nafaka Türk Medeni Kanunu’na göre; yükümlüsü olarak belirlenen kişi ya da kişilerce ödenmesi gereken, yine kanun tarafından belirtilen kişilerin yaşamlarına devam edebilmeleri ve en azından asgari ihtiyaçlarını temin edebilmeleri için miktarı ve koşulları hâkim tarafından belirlenen parasal katkılara denir. Nafakanın çeşitlilikleri de bulunmaktadır. İştirak, yoksulluk, tedbir nafakası gibi.
Peki bu nafakanın bizleri ikiye bölmesinin altında yatan sebep nedir? Bazı kadınlar nafakayı desteklemezken birçoğu desteklemekte. Erkekler ise bu yasaya tamamıyla karşı çıkmakta.
Bir kadın olarak nafakayı desteklememekle birlikte uzun uzadıya bazılarının neden desteklediği ile ilgili uzunca düşünmüş bulunmaktayım. Bunun altında yatan nedenlerden birinin ataerkil bir toplumdan geldiğimizle ilgili olduğunu kısmen düşünmüyorum. Tabii katkıları vardır elbet ki ama kısa bir araştırma yaptığımızda ‘’nafaka yasasının’’ dünyanın birçok gelişmiş, refah seviyesi ülkelerinde de var olduğunu görüyoruz. Ben şahsım adına yaşadığım ülke de ki koşullara göre eleştirel bir yaklaşım ile bu konuya değinmek istiyorum.
Yukarıda bahsettiğim gibi nafakayı tamamıyla ataerkil bir toplum olduğumuz için öne sürülen bir yasa olduğunu düşünmüyorum lakin katkılarının olduğu fikrindeyim. Doğduğumuz andan itibaren bir erkek egemenliğinin varlığı ve dayatılmasını maalesef ki yaşıyoruz. Birçoğuna tanınan hak ve ayrıcalıklar söz konusu kadınlara gelince bir hezimete uğruyor. Aileler tarafından aslında bunlar yapılırken bizlere, fark etmeksizin erkeklerin omuzlarına da birçok ağır yükler yüklendiği fikrindeyim. Erkek her zaman çalışmalı karısına bakmalı, evinin geçimini sağlamalı, ne iş olursun olsun yapmalı ve hatta maaşı aileyi geçindirmeye yetmiyorsa ek işe başlamalı ve hayatı sadece bunlardan ibaret olmalı. Bizler eşitlikçi düşüncede bireyler isek para kazanmayı da sadece erkeklerin üzerine yıkmamız hiçte eşitlikçi bir tavır olmuyor maalesef ki.
Herkesin dediği gibi eğitim ne yazık ki öncelikle ailede başlıyor. Burada ‘’ne yazık ki’’ dememin sebebi herkes bilinçli bireylerin olduğu bir ailede doğmuyor olması. İnsanlar belli ideolojiler ve düşünce yapıları ile dünyaya gelmiyor. İdeolojilerin ve düşüncelerin dayatmasını öncelikli olarak aile bireyleri yapıyor. Benim, sizlerin ve bizlerin şu an nasıl birer insanlar olduğumuz küçüklüğümüzde bilinçlerimize kazınan fikirler ve gördüklerimiz ile oluşup ergin insanlar olduğumuzda sorgulamalarımızla, çevremizle, dünyaya bakış açımız ile birlikte harmanlanmasıyla oluşuyor.
Eğer ki bize tüm hayatımız boyunca erkeklerin egemen olması, onların bizim yaşamımızı idam ettirmesi öğretilmişse, hayalleri kitaplar içinde gömülen bir kız çocuğu olmamışsak ve biz ergin dönemimize geldiğimizde bu düşünceleri sorgulamalarımız ile yıkmadıysak örneğin hiçbir işte çalışmadıysak, para kazanmanın zorluğu ve emeğinin bilincinde değilsek, hiç kitap okumamışsak, hala o küçüklükte ki dayatmalar ve bilinçlere kazınan düşünceler artık bizim kişiliğimiz olmuş olması kaçınılmaz bir durumdur.
Böyle bireyler yaratıyoruz işte… Okumayan, sorgulamayan, hayalleri ve idealleriyle tek başına birey olmayan kadınlar. Kazandığı paranın heyecanını yaşayacakları yerde böyle bireyler maalesef ki kocalarının aldığı mobilyalar ve altınları ile hava atıyor oluyor. Ben kazandım, ben yaptım demek yerine kocam bana bakıyor diyor. Böyle bireyler çoğunlukla boşandıktan sonra hayatını idam ettirebilmek için çalışmak yerine yine kocalarına muhtaç kalıyorlar maalesef ki. Erkeklerin bakış açısından baktığımda ve onların yerine kendimi koyduğumda ben boşanmış olduğum ve artık hayat yollarımı ayırdığım bir insan bakmakla yükümlü olmak istemezdim. Yani, kim neden olsun ki? Kadın bir başkasıyla evlenene, ölene ya da başkasıyla evlilik dışı yaşayana kadar ona bakmakla yükümlü olmak ne kadar korkunç… Bir de bu durumu kullanan kadınlar mevcut. Kocamın maaşının yarısını istiyorum diyeni mi dersin, düğünde takılanlar benim diyeni mi yoksa hiç çalışmadığım için tazminat davasında ne kadar para alırım diyeni mi? Ne kadar trajikomik. Yani kadının hiç çalışmaması -zorla çalıştırmayan eşlere istinaden- kocasının problemi oluyor ve buna dava açmak isteyebiliyor. Evlilikten sonra malların ortak olmasıyla hiçbir emeği olmayan bir malı istemekten çekinmiyorlar.
Bu nafakaların arasında sadece iştirak nafakasına karşı bulmuyorum çünkü eşler ayrılsa bile ortak payda da bir çocuk varsa eğer iki tarafta çocuğun giderleri için maddi ve manevi emek ve çaba göstermeliler.
Nafaka yasasının totalde son bulmasını istiyorsak öncelikle toplum yapısını ve düşüncelerini değiştirerek başlamalıyız. Erkekleri egemen güç olarak aksettirmemeli ve kadınların tek başına bireyler olması için öncelikle ailelerin büyük emek ve çabalar harcaması lazım. Eğer ki kadınlarında hayatları boyunca sosyal ve ekonomik güçleri olursa, önce tek başına bireyler olabilir, kimseye muhtaç olmazlar, hayatlarını sadece kendileri idam ettirebilir konuma gelebilirlerse eğer böyle bir yasaya ihtiyaç duyulabileceğini düşünmüyorum.
Belki de en çok bizler okumalıyız, araştırmalıyız, sorgulamalıyız, dik durmalıyız. Bizden sonra ki nesilleri yine en çok bizler etkiliyoruz. Olduğumuz kişiliklerimizle, bizlere öğretilenlerle.
Herkesin bir başına, dik durabilmesi ve kimsenin başka bir insana muhtaç kalmaması, kalmak zorunda olmaması dileğiyle…